Bazı insanlar yaşam süreleri esnasında xiulian'de başarılı olamamış ve bir sonraki yaşamlarında uygulamaya devam etmek için yemin de etmemişlerdir. O yüzden, onlar sıradan insanlar olarak reenkarne olmak zorundadırlar ve xiulian uygulamak için başka bir şansa sahip olamayacaklardır. Böyle bir durumda, bu kişilerin geçmiş yaşamlarında geliştirmiş oldukları şeyler, iyi bir kadere dönüştürülür. Örneğin, birçok yüksek rütbeli memur, keşişlerin reenkarnasyonlarıdır. Xiulian uygularken büyük sıkıntılara katlanmış ve birtakım kutsamalar biriktirmişlerdir. Dolayısıyla, xiulian uygulamaları tam olarak başarıya ulaşmamış olsa dahi, yüksek rütbeli bir yetkili veya bir imparator haline gelmişlerdir.
Bu yaşamları esnasında xiulian'de başarıya ulaşamayacak olur da, bir sonraki yaşamlarında tekrar xiulian uygulamak üzere yemin ederlerse, bu eylem, sonraki yaşamlarında karmik bir ilişki oluşturmalarını sağlayacaktır. Onlar muhtemelen uygulamalarına, sonraki yaşamlarında aynı disiplin içerisinde devam edeceklerdir ve bu durum xiulian uygulaması için kesinlikle karmik bir ilişkiye yol açabilir. Eğer kişi, bu türden bir yemin ederse, reenkarne olduktan sonra, düşük seviyelerde bulunan dünyasal Tanrıların gözetimi altında olmayacaktır. Bu kişi reenkarne oldukça, Shifu'su onunla ilgilenecek, onu takip edecek ve onu izleyecektir. Onun, xiulian uygulamasını sağlayacak bir aile içerisinde doğmasını sağlayacaktır ve böylece tekrar xiulian uygulamak için bir şansa sahip olacaktır.
Bazı manastırlardaki keşişlerin büyük bir kısmı xiulian'de başarıya ulaşamayacaktır. Başarıya ulaşamayacak olmalarının temel sebepleri ise, birçok takıntının sökülüp atılmamış olması, nasıl xiulian uygulayacaklarını bilmiyor olmaları ve Fa'yı elde etmemiş olmalarıdır. Bazı insanlar sutraları okuyarak başarılı bir şekilde uygulama yapabileceğini düşünüyor ama insani takıntıları terk edemezlerse başarıya ulaşamayacaklardır. Fakat netice itibarı ile onların zihinleri Buda'ya odaklanmıştır, dolayısıyla öldükten sonra tapınağın içinde oradan oraya dolanır ve diğerleri xiulian uygularken onları takip ederler. Onların durumu böyledir. Ona tam olarak hayalet diyemezsiniz, fakat bir insan olmadığı için, ona bir keşişte diyemezsiniz. İnsanlığın vaziyeti şu anda oldukça karmaşıktır. Bir başka şey de şu: bazı Buda heykelleri, üzerlerinde herhangi bir Buda'yı barındırmıyor; bazı sahte Budalar ise, birtakım insanların tapınmalarının kaçınılmaz bir sonucudur. Günümüzde bazı insanlar kırmızı bir kurdeleyi bir ağaca bağlayarak ona tapınmaya gidiyor; dağlara veya bir kayaya tapınıyorlar. Bu kişiler, üretilmesinin ardından -kaiguang töreninden geçmemiş olmasına rağmen- bir Buda heykeline tapacaktır. Sahte Budaları bu gibi tapınmalar yaratmıştır. [Bu sahte Budalar] aynen gerçek Budalar gibi görünürler, fakat onlar sahtedir ve Buda kisvesi altında kötü şeyler yaparlar. Bu, sıkça gerçekleşmektedir.
Cennet, insanların düşündüğünün tersine, bir kişinin Doğru Meyve Konumuna (zheng-guo) ulaşması için sıkı şartlar koymuştur. Gerçekte, modern zamanların gelişiyle birlikte Budizm, etkinliğini yitirmiştir. Birçok insan artık nasıl xiulian uygulayacağını bilmiyor ve şu anda xiulian uygulamak zordur. Günümüzde Budizm'de bol miktarda Budist sutra yorumları mevcut. Bir keşiş bir açıklama yapıyor iken, bir diğeri de dönüp bir başkasını yapıyor. Fakat bu türden açıklamalar, insanların yoldan çıkmasına sebep olabilir ve onların hepsi, Buda Fa'yı baltalama görevi görmektedir. İnsanlar yalnızca Budist sutralardaki orijinal kelimelerden ve anlamlardan yeni anlayışlara ulaşabilirler ve küçücük orandaki bir anlayışa bile, sadece bu yolla ulaşabilirler. Kavradıkları şeyler, gerçeğin sadece küçücük bir parçası olsa bile, bununla ilerleme kaydetmiş olacaklardır. Ve tekrar okuduklarında, bir başka gerçek hakkında daha net bir hale gelecek ve tekrar ilerleme kaydetmiş olacaklardır. Değişik seviyelerde, değişik anlayışlara ulaşacaklardır. Bazı keşişler Budist sutraların anlamlarını izah etmeye çalıştılar; hatta bazıları Buda Fa'yı açıklamaya çalışan kitaplar yazdılar -mutlak yorumlamalar ortaya koydular; bir cümlenin belirli bir anlama geldiğini söylerken, bir diğer cümlenin bir başka anlama geldiğini ve bir başkasının da farklı bir anlama geldiğini iddia ettiler. Fakat orijinal olarak bir Buda tarafından söylenen cümleler, bir Rulay'ın âlemine kadar uzanır ve değişik seviyelerde değişik anlamlara sahiptir. Bu arada, bunları yapan keşiş ise xiulian uygulamasının düşük bir seviyesindedir ve bir Pusa'nın veya bir Buda'nın gerçeklerini henüz anlayacak düzeye gelmemiştir. Budist sutraların ne anlama geldiğini açıklamaya çalışmaktadır, fakat aslında o, kendi seviyesindeki anlayışından başka bir şey değildir. Sözleri daha yüksek anlamları içermez ve diğerlerini düşük seviyeli bir anlayışa sürükleyerek, onları orada kıstıracaktır. Aslında insanları yanlış bir yola sürüklemiştir. "Buda'nın söylediği şeyin anlamı şudur...." dediğinde, insanlar bunun tarafından sınırlanacaktır. İnsanlar olayları bu şekilde yorumlayacak ve hiçbirinin daha yüksek seviyelere doğru kendilerini geliştirmeleri mümkün olmayacaktır.
Bu şekildeki yorumlamalar nesiller boyunca çoğalmıştır. İnsanlar "Üç Sepet" [Tripitaka] -sutralar, kurallar ve bilimsel incelemeler- hakkında konuştuklarında, sutralar farklı bir şekilde göz önünde bulundurulmalıdır; tapınağa ait kurallar ya da felsefi içerikli incelemeler, sutralarla aynı düzlemde düşünülemez. Özellikle bilimsel incelemeler, Buda Fa hakkında gelişi-güzel yorumlarla doludur ve onlar, Buda Fa'nın orijinal anlamlarını zayıflatmıştır. Günümüz keşişleri, Budist sutraları açıklamak için ruhban sınıfına ait olmayan terminolojiyi kullanıyor, fakat tamamen başarısız olmuşlardır. Buda Sakyamuni'nin öğrettiği şeyin orijinal anlamı, tıpkı ilk ortaya çıktığı gibiydi ve herhangi bir yorumlama durumu, bir sapma olacağı anlamına gelecekti. Günümüz keşişlerinin xiulian uygulamasında başarıya ulaşmalarının zor olmasının sebeplerinden biri budur. Fakat keşişler bunu bilmiyorlar ve Budist sutralarının orijinallerini anlayamadıklarında -[ki bu da mümkündür, çünkü onlar eski klasik gramer ile oluşturulmuşlardır]- o durumda, referans çalışmalarını ararlar. Fakat o referans çalışmaları, yazarların son derece düşük anlayışları ile yapmış oldukları sorumsuz yorumlamalar ile doludur. Bu durum, tarih boyunca bir problem olmuştur. Antik zamanlarda da durum böyleydi; o yüzden çok eskiden yazılmış olan kitaplara da körü körüne inanmayın. Onlar da istisna değildir ve aslında Buda Fa'yı bozma rolü oynamışlardır. Buda Sakyamuni kendi Dharma'sının, [yılların geçmesiyle birlikte] artık iyi olmayacağını ve Fa'nın Son Dönemi geldiğinde şeytanların Dharma'ya zarar vermek için geleceğini söylemişti. Sebeplerin bir tanesi budur.
Hindistan'da artık Budizm diye bir şey yoktur ve bu durum, oradaki keşişlerin sorumsuz davranışlarının sonucudur. Onlardan biri [sutraları] belirli bir anlama gelecek şekilde ele almakta ve bir diğeri de başka bir şekilde ele alarak, değişik görüşler ile onu içinden çıkılmaz bir hale getirmekteydi. Yorum nereye varırsa varsın, o Buda Sakyamuni'nin söylemeyi amaçladığı anlam değildi; orijinal anlam yok olmuştu. Budizm'in Hindistan'da artık var olmamasının sebebi budur.
Edindiğiniz anlayışları başkaları ile paylaşmakta herhangi bir sorun yoktur, çünkü o durumda siz, bir Buda'nın sutrası içerisindeki deneyimleriniz ve görüşleriniz hakkında konuşmaktasınızdır. Bunda yanlış olan bir şey yoktur ve hiçbir negatif sonucu olmayacaktır. En kötü şey, kişinin kendi sözlerini, bir Buda'nın sutralarından bir paragrafın anlamını ortaya koymak için kullanmasıdır. Her bir orijinal cümle, sadece kendini belirli bir seviyede gösteren anlam ile sınırlı değildir. Orada açıkça söylenmiş bir prensibi çok doğru ve çok iyi bulabilirsiniz, fakat yükselip daha da ilerlediğinizde, aynı cümlenin hala daha yüksek bir gerçek içerdiğini bulabilirsiniz.
Buda Sakyamuni kendi Dharma'sını yayarken kırk dokuz yıl harcadı. Başlangıçta Rulay seviyesinde değildi ve öğretmiş olduğu Fa'nın bir kısmı, uzun yıllar önce de öğretilmişti. Fakat o durmadan öğretmeyi sürdürdü ve sonraki yıllarda [nirvana'sından önce] öğrettiği şeyler, önceki öğrettiklerinden büyük oranda farklıydı. Bunun sebebi ise, kendisinin sürekli olarak yeni anlayışlara ve gelişime ulaştıran bir süreçten geçiyor ve sürekli olarak xiulian uyguluyor olmasıydı. Fakat gerçek şu ki, o, insanlığa evrenin kanunlarını bırakmadı; ona Fa veya sutra diyenler günümüz insanlarıdır. Buda Sakyamuni hayatta olduğu sırada, hiçbir sutra yoktu. İçeriği, daha sonra Buda Sakyamuni'nin sözlerini bir araya getiren insanların ürünüydü ve bir araya getirme sürecinde hatalar vardı. Buda Sakyamuni'nin söylediği şeylerin bir kısmının gerçek anlamı değiştirildi, fakat zaten o zamanki insanlığın sadece o kadar bilmesine izin verilmişti. Bunların hiçbiri rastlantısal değildi; aksine, böyle olmak üzere kadere yazılmıştı. Bunun sebebi şudur; geçmişte hiç kimse xiulian uygulamasına dair şeyleri çok net kavramlarla yazmaya ve onları insanlara bırakmaya cesaret edememiştir. İnsanlar her şeyi kendi başlarına anlamak zorundaydı. İnsanlar bir yanılsama içerisindedir ve hiçbir şey bilmiyorlar. Konular hakkında bir anlayış kazanmak onlar açısından tek kelimeyle, çok zordur.
Buda Sakyamuni hayatta iken insanlığa bıraktığı şeyler, esasen tapınağa ait kurallar idi. Buda Sakyamuni en sonunda nirvana'ya yaklaştığında, öğrencilerinden biri ona sordu: "Şimdi Ustamız aramızdan ayrılıyor, peki biz kime ustamız olarak bakacağız?" Buda Sakyamuni'nin cevabı şöyleydi: "Temel prensipleri ustanız olarak görün." Aslında, arkasında bıraktığı kurallar, uygulayıcılara Tamamlanmaya (yuan-man) doğru rehberlik edebilirdi. Bu ahlaki kurallar, kendisi hala hayattayken buyrulmuştu, fakat daha sonraki kuşaklar, kendisinin geçmişte söylediklerinden alıntılar yaparak, sonraki bir zamanda yazdıkları şeyleri sutralar olarak kutsallaştırdılar. Gerçek anlamda xiulian ile ilgili konuları insanlara anlatan ilk kişi benim; bu daha önce hiç yapılmadı. Önceki kuşaklardan hiç kimsenin yapmadığı bir şeyi yaptım ve insanlara Cennete çıkan bir merdiven bıraktım.
Aslında, dinler iki amaç için var olmaktadır. İlki, iyi olanların ve xiulian uygulayabilecek olanların Yol'u elde etmelerini gerçekten mümkün kılar; ikincisi ise, insan toplumunun ahlakının göreceli olarak yüksek bir seviyede kalmasını sağlayabilirler. Bunlar dinlerin sağlamaları gereken iki şeydir. Fakat benim yaydığım şey, bir din olması için değildir. Fakat yine de, Fa'yı gerçek anlamda yaymak ve insanları kurtarmak aynı etkiye sahip olacaktır: Bu da, insanların gerçek anlamda Yol'u bulmasını ve xiulian uygulamalarını sağlamak, size bir patika sunmak ve Fa'yı duyan ve kitabı okuyan birçok kişinin, [uygulama yapmak istemeseler bile] bazı prensipleri anlamalarını sağlamaktır ve böylece bu kişiler bunun ardından kötü ve zarar verici şeyleri kasıtlı olarak yapmayacaklardır. O yüzden, insan ahlakının nispeten yüksek bir seviyede tutulması anlamında, sonucu aynıdır. Aynı zamanda bu amaca da hizmet edilir. Bir uygulamayı gerçek anlamda açıklamak ve insanlara öğretmek -bu durum insanları kurtarmakla aynı şey değil midir?
Tarih öncesi dönemlerde, bazı insan uygarlıkları uzun, bazıları ise daha kısa sürdü, bazıları da dikkat çekici uzunluktaydı. Her bir dönemde, insanlığın bilimi geliştirmek için seçtiği yol farklıydı. İnsanlar bugün modern bilimsel gelişimin çerçevesinde çalışıyorlar ve onun gelişebileceği başka yollar olduğunu bilemiyorlar. Gerçek şu ki, antik Çin'in bilimi, modern Avrupa'dan gelen bilimden tamamen farklıydı. Şöyle ki, antik Çin, çalışmalarını direkt olarak insan yaşamı ve evren üzerine odaklamıştı. Antik dönem insanları, dokunulamayan ve görülemeyen şeyleri araştırmaya cesaret ettiler ve bunların varlığını onaylayabildiler. Oturup meditasyon yaptığı sırada kişinin sahip olduğu duyumlar, giderek artan bir şekilde güçlendi ve en sonunda da, duyumların sadece belirgin olduğu noktaya kadar değil, aynı zamanda görünür ve açık oldukları noktaya kadar güçlendi. Böylece, biçimi olmayan bir şey, biçimi olan bir şey haline gelmek için kendini aştı. O nedenle, antik dönem insanları farklı bir yolu seçtiler; yaşamın gizemlerini ve insan vücudu ile evrenin bağlantılarını araştıran bir yolu seçtiler -günümüz modern bilimlerinden tamamen farklı olan bir yolu.
Ay, aslında tarih öncesi dönemin insanları tarafından yaratıldı ve onun içi boştur. Tarih öncesi insanlar oldukça ileriydi. Bugün insanlar piramitlerin Mısırlılar tarafından inşa edildiğini savunuyor ve taşların nereden nakledildiklerini belirlemeye çalışıyorlar. Fakat böyle bir şey yoktur. Piramitler aslında tarih öncesi kültüre aittir ve onlar bir noktada denizin dibine batmışlardır. Dünya üzerinde sonradan gerçekleşen değişiklikler yüzünden -başka bir şekilde söylemek gerekirse, kıtasal tabakalardaki çok sayıdaki değişim yüzünden- piramitler tekrar su yüzüne çıktılar. Zamanla o bölgedeki insan sayısı arttıkça, bu yeni bölge sakinleri, [piramitlerin] işlevlerini yavaş yavaş anlamaya başladılar; yani şöyle ki, içindeki şeyleri çok uzun bir zaman koruyabiliyorlardı. Böylece bu insanlar piramitlerin içine insan cesetleri yerleştirdiler. Fakat bu insanlar, piramitleri inşa eden kişiler değillerdi; Mısırlılar sadece onları keşfetti ve onları kullandılar. Daha sonraki bir zamanda ise, Mısırlılar asıllarına bakarak piramitlerin küçük versiyonlarını inşa ettiler ve böylece bilim adamlarının kafasının karışmasına sebep oldular.
Günümüzde insanlık, olayları yalnızca mevcut bilginin ışığında görebilmektedir, bunun en gözle görülür sonucu ise, yığınla bilim adamı tarafından tanımlanan temel önermelerin ve kuralların insanları pratik olarak boğuyor olmasıdır. Darwin, insanların maymundan evrimleştiğini söyledi ve dünyanın dört bir yanındaki insanlar, insanoğlunun hakikaten maymundan evrimleştiğine inandılar. Bunun bir sonucu olarak da, bu teoriden şunu veya bunu çıkarmaya başladılar. Şimdi bilim, modern uygarlık tarihinin çok daha ötesine uzanan belirli şeyleri keşfetti, fakat buna rağmen, insanlar bu tip şeyleri kabullenmeye cesaret edemiyorlar; aksine onlara imkânsız gözüyle bakıyor, olayları rastgele bir bakış üzerine geliştiriyor ve saçmalıyorlar. Bir gün insan vücudu üzerine bir bilim ortaya çıkacak. Fizik, kimya ve geleceğin diğer bilimsel disiplinleri elbette ki, başka bir temel üzerinde geliştirilebilirler ve bunun tamamen Batıya ait olması gerekmez. Günümüz modern bilimi tarafından ortaya konulan önermeler oldukça dar görüşlüdür ve sadece görülebilen ve dokunulabilen şeyleri kabul etmektedir; göz veya dokunuş ile ayırt edilemeyen herhangi bir şey kabul edilmez. Onun bilimsel önerimleri de aslında hiçbir şekilde bilimsel değildir ve insanları tamamen bir kutunun içine hapsetmiştir. Bir kişi, bilim yoluyla normal olarak, görülemez ve dokunulamaz şeyleri keşfettiğinde, bu da bilim değil midir? Bu, bilim olarak kabul edilemez mi?
Maddenin doğru şekilde anlaşılması, bugünün bilim adamlarının ki ile çok az bir benzerlik taşır. Günümüz bilim adamları nötron ve atom gibi şeylerin üzerinde çalışma yaparken, bunun güvenli olmadığını düşünürler, çünkü eğer kurşun bir kabın içine yerleştirilmezler ise radyasyon yayarlar. Bu, onların araştırma kapsamı içerisindeki mevcut teoriler üzerinde kurulmuş olan kendi algılarıdır. Fakat onların bilebileceği şey, sadece bu kadar küçük bir kısımdır. Gerçekte ise, bütün nesneler canlıdır. Buda Sakyamuni de aynı şeyi söylemiştir. Hangi boyut olursa olsun, orada bulunan madde, maddi olarak var olurken aynı zamanda da canlıdır. Daha da küçük seviyelerdeki nötrinolar, atomlar, gama ışınları ve madde kontrol edilebilir ama bunu yapmak için kişi gerekli seviyeye ulaşmalıdır. Bizim, xiulian uygulayarak elde ettiğimiz gong aslında güçlü bir radyasyona sahiptir ve uygulayıcılar tam olarak kontrol etme yeteneğine sahiplerdir. Bugünün bilimi evrenin nasıl oluştuğunu araştırmaktadır, olası bütün teorileri sunmakta ve evrenin bileşimini tam olarak belirtmeye çalışmaktadır. Daha yüksek bir anlayış ise, evrenin zaman ve mekândan oluşmuş olduğudur. Ve aslında, en temel seviyede, evren enerjiden oluşmuştur. Madde ne kadar küçük ise, radyoaktivitesi de bir o kadar büyüktür ve en temel seviyede olan şeyin özü budur. Günümüz bilim adamları bunu kabul edebilecek kadar ileri gitmeyeceklerdir, çünkü onların bilgisi bu noktada değildir.
Mikro kozmik bir düzlemdeki madde -ultra derecede küçük bir durumda- aslında canlı olmayan orijinal bir maddeden meydana gelir. O, normal bir insanın düşünce şekli kullanarak anlaşılamayacak olan orijinal bir madde formudur. Bu orijinal madde tüyler ürperticidir, çünkü onun içine düşen her madde çözünür ve parçalanır. Ciddi bir şekilde konuşmak gerekirse, orijinal madde, madde olarak adlandırılamaz. Evrenin, Zhen-Shan-Ren (Doğruluk-Merhamet-Hoşgörü) olarak adlandırılan özel bir tabiatı vardır. Peki, nesnelerin küçük parçacıklarının hepsi, niçin içlerinde Zhen-Shan-Ren özelliklerini taşımaktadır? Zhen-Shan-Ren aslında, en mutlak maddeyi bir araya getirebilme ve onu bir arada tutabilme yetisine sahiptir -yani, madde olarak adlandırılamayacak en orijinal varlığı. Böylelikle, en mutlak olan şeyi bir araya getirir ve onu bir arada tutar ve en küçük tipteki temel maddeyi oluşturur. Bunu oluşturduktan sonra, değişik tipteki son derece küçük madde parçacıkları bunun üzerine temellendirilerek bir araya getirilir ve bu küçük parçacıklar, değişik boyutlarda bulunan toprağı, taşı, metali, ışığı ve zamanı -evrenin temel maddelerini- oluşturmak için yeniden gruplanır. Bunlar daha sonra daha geniş formdaki maddeleri ortaya çıkarır ve üretirler, bu da sayısız nesnelerin oluşumu ile sonuçlanır. Dolayısıyla, bütün bu şeyler ve nesneler evrenin bu özel tabiatından üretildiğinde, içlerinde doğal olarak, evrenin Fa'sının baskın niteliğini barındırırlar. Böylece, bütün maddeler Buda doğası taşırlar -bu da, evreni meydana getiren element olan Zhen-Shan-Ren'dir. Ve bu, Tao olarak da bilinen, Buda Fa'dır.
Her şey canlıdır ve her şey Buda doğası taşır; onlar sadece dayanıklılıklarını yitirmeye müsait bir yapıya sahiplerdir. Özel tabiat olan Zhen-Shan-Ren dışında türemiş olan bütün madde formları, dayanıklılıklarını yitirdikten sonra çok ciddi bir tehlike ile karşılaşırlar -örneğin, maddi şeylerin bozulması ve dağılması gibi. Başka bir deyişle, nesneler dağılırlar. Daha geniş açıdan konuşursak, nesneler dağıldığında bu durum, evrenin daha düşük seviyelerinin bozulduğu ve Fa'nın işlevini yitirdiği anlamına gelir. İnsanların kalbindeki Fa işlevini durdurduğunda, insanlar rezil bir hale gelir ve ahlaki değerler ile olan bağlarını yitirirler. İnsan ahlakı normal bir durumda kaldığı zaman, Fa daimi ve sağlam olarak kalabilir; insan kalbi çok kötüleşmediği müddetçe, bu mümkündür. Fakat bu başarılamazsa, bir insan reenkarnasyondan geçmek zorundadır ve o kişi yeniden doğum döngüsünde ne olursa olsun -ister bir bitki olsun, ister bir hayvan, ister maddi bir nesne, çimento veya kum, ne olursa olsun- sahip olduğu karmayı hala kendisi ile birlikte taşıyacaktır. Dolayısıyla, konuya bu perspektiften bakıldığı zaman, insanlık yozlaştığında, sadece insan toplumu değil, her şey yozlaşmaktadır. Fa'nın Son Döneminde, evrenin belirli boyutları, çiçekler, otlar ve ağaçlar, hepsi karmaya sahiptir.
Reenkarnasyonun var olması ile kişinin bir yaşamında insan, diğer bir yaşamında ise hayvan olması mümkündür. Reenkarnasyon, [geleneksel olarak öğretildiği şekliyle] altı yaşam kategorisinden biri olarak doğmak ile sınırlı değildir. Altı rakamı, sadece Buda Sakyamuni tarafından söylenmiş bir şeydir. Bir yaşam, insan olarak da doğabilir, göksel bir varlık olarak da doğabilir, bir asura şeytanı olarak da doğabilir; tıpkı vahşi bir hayvan, evcil bir hayvan veya maddi bir nesne olarak yeniden doğabileceği gibi.
Eğer insanlığın bilimi belirli bir seviyeye kadar gelişecekse, ilk olarak ve de her şeyden önce, insan ahlakı için olan standart yükselmelidir, aksi takdirde kozmik savaş gibi bir şey çıkabilir. İnsanlar, Budaların âlemlerine asla teknoloji yoluyla ulaşamayacaklar. Neden? Budaların ve göksel varlıkların kontrolü altında olan şeyler, insanoğlunun sahip olduğundan daha yüksek olan teknolojiler ve bilimlerdir. Başka bir deyişle, insanlar bu gibi yüksekliklere ulaşmak isterler ise, bunu sadece bilim ve teknoloji yoluyla başaramazlar. Bilimsel ve teknolojik yollar aslında bu tür sıçramalara müsait olsaydı, gerçekten doğal afetler meydana gelirdi. Çünkü insanlar o yükseklikteki bir seviyeye teknoloji yoluyla ulaşabilseydi ve o çapta Tanrısal güçler elde edebilselerdi, fakat bununla birlikte [ün ve çıkar da dâhil olmak üzere] zihinleri hala savaşçılık, hırs, cinsel arzular, çeşitli istekler, kıskançlık gibi her türlü takıntı ile dolup taşıyor olsaydı -eğer her türlü takıntılarını oraya getirebilselerdi- cennetler kargaşa ile karşı karşıya kalırdı. Dolayısıyla, bu senaryonun meydana gelmesine kesinlikle izin verilmez.
İnsanlar için bu yüksekliklere ulaşmanın tek yolu, xiulian'dir. Kişi sadece zorlu bir şekilde xiulian uygulayıp takıntılarından ve arzularından kurtularak ve evrenin özel doğası olan Zhen-Shan-Ren'e asimile olarak o yükseklikteki bir seviyeye ulaşabilir. Sonuçta, bilim nedir ki? Budaların ve Tanrıların kontrolünde olan şey, en yüksek bilimdir. Onların madde hakkındaki anlayışları en üst derecededir ve mikroskobik seviyelerde, maddeyi belirli bir mikro kozmik derecede kavrayabilirler; ayrıca, evrende var olan daha büyük maddeleri de kavrayabilirler. Şu anda insanların onu kavramlaştırma biçimi, burada maddesel bir şey var, ardından moleküller ve daha aşağıda ise atomlar var vs. şeklindedir. Ve daha yüksekte olan maddeye gelince, gezegenlerin en büyük olduklarına inanıyorlar. Fakat gezegenler maddenin en geniş formu değildir; daha geniş olanlar vardır. Budalar, maddenin oldukça büyük formlarını görme kapasitesine sahiplerdir; ayrıca onlar, mikro kozmik seviyedeki çok küçük madde formlarını da görebilirler. Fakat Budalar, bu yetenekleriyle bile [buna Rulaylar da dâhildir], maddenin kaynağını görmeyi hala başaramazlar; Rulaylar bile evrenin tam olarak ne büyüklükte olduğunu göremezler. Cennetlerdeki varlıklar xiulian uygulamanın çok zor olduğunu, xiulian'in neredeyse imkânsız olduğunu söylerler. Peki, neden böyle söylerler? Çünkü Budaların dayanacakları herhangi bir zorluk yoktur. Cennetteki Budaların hiçbir zorluğu yoktur. Onlar sadece, neşeli, eğlenceli şeylere sahiplerdir ve onlar istedikleri her şeye sahip olabilirler -rahatlığın nihai yaşamı. O zaman bir düşünün: O kadar Tanrısal güce sahiplerken ve hiçbir zorluk yokken, nasıl kendilerini geliştirebilirler? Onlar için kendilerini geliştirmek gerçekten zordur. İnsanlar için xiulian uygulamak daha kolaydır, fakat insanlar o yüksek seviyeye ulaşamazlar ise, hiçbiri oraya yükselmeyi başaramaz. Bu durum, pislik ile dolu bir şişenin su yüzüne çıkamamasına benzer. Bu kesinlikle, bir insanın kendisini şahsen arındırmadan oraya yükselemeyecek olması durumudur.
Bir Buda'nın sahip olduğu yüce bilgelik ile onun kendi âleminde sahip olduğu yüce bilgelik kastedilmektedir. Seviyesi bir Rulay'ın seviyesinin iki katı olan bir Buda, evrenin gerçeğini çok daha yüksek bir seviyede anlar. O, üç bin kozmik dünyadan bahsederken, her bir kum tanesinin buna sahip olduğunu söylemek istememiştir. Yüce aydınlanmış varlıklar, bazı kumların ve kayaların onlara sahip olduğunu gördüler. Fakat bazı kayalarda böyle bir durum yoktur. Örneğin, granitte öyle bir durum yoktur. Bazı kayaları alıp baktığınızda içlerinde çok geniş bir dünya görürsünüz ve [orada mevcut olan varlıklar] insanlar gibi görünürler. [O kayayı] fırlatıp attığınızda bile herhangi bir sarsıntı hissetmezler, çünkü onlar tam olarak bu şekilde var olurlar; eğer onu bir yere bırakırsanız, hatta suya batsa bile, hiçbir su onun boyutuna giremez.
Bu, engin bir dünyadır. İnsanların nesnelerin ebadını gözlemleme şekli aslında yanlıştır. Sıradan insanların kavramlaştırdığı gibi, "ebat" diye bir şey var olmamaktadır. Siz bir nesneyi belirli bir şekilde görürsünüz, fakat bu durum sadece onun insanlara o şekilde görünüyor olmasıdır. İster bir kâğıt parçası olsun, ister bir tablo veya çok ince bir parşömen bunlardan her birinin üzerinde Fa Bedenleri (Fa-shen) olabilir. Sıradan insanlar bunu anlaşılmaz bulabilirler, fakat onlar sadece sıradan insanlardır.
Aslında, Dünyadaki fiziksel boyutumuz içerisinde, sadece insanoğlu bir insansı tip değildir. Denizlerde yaşayan insansı tipler de vardır. Geçmişte bazı insanlar bunu halka açıkladılar, fakat sıradan toplum bunu kabul edemedi ve bunu bir gizem olarak etiketledi. Fakat aslında söylenen şey doğruydu. Kıtasal tabakalar yer değiştirmeye başladığında, birçok deniz yatağı su yüzüne çıktı. Okyanus tabanında çeşitli türlerde insansı varlıklar vardır. Bazıları bize benzer, bazıları ise değişiktir. Bazılarının solungaçları vardır; bazılarının belden yukarısı insan belden aşağısı balık şeklindedir; bazılarının vücudunun üst kısmı balık şeklindedir ve de insan bacakları vardır.
|